Çeviri: Şili Ayaklanmasının Merkezindeki Halk Meclisleri

Şili ayaklanmasının ortaya çıkmasından bu yana elli günden fazla zaman geçti. Ayaklanmayı alanda yaşayanlar için bu süre çok daha uzun gibi geliyor. Hareket halihazırda değişen mücadele alanlarına yanıt olarak aralıklı olarak evrimleşen ve dağılan çeşitli ayaklanmalardan geçti. Pinera yönetimi ve destekçileri - harekete karşı başarılı olmadan - normale dönme çağrısında bulundular. Halk ise kesin bir dille sorunun “normallik” olduğunu belirtti. Başkent Santiago’da bir grafiti de şöyle yazıyor: “Kaosu tercih ederim.”

En barışçıl yürüyüşlerin bile göz yaşartıcı gaz ve tazyikli su ile dağıtıldığı direniş döneminde, protestocular birbirleriyle ilgilenmeyi öğrendiler, baskı karşısında güçlü bir örgütlenme oluşturdular. Yakın zamanda açığa çıkan bu dayanışma pratiği, gönüllü sağlık birimlerinden insanların mutfaklarına, daha iyi koordine edilmiş mülk imha eylemlerine kadar pek çok şekil aldı.

Şili’nin meşhur Çocuk Koruma Sistemi aracılığıyla yetiştirilmiş bir genç eylemci eylemlerin hiç bitmesini istemediğini, çünkü “bir kişi eyleme katıldığında, ilk defa benim her gün hissettiğim bu öfkeyi paylaşıyor” diye belirtiyor. Bu sadece isyanın ve hükümetin şiddetli müdahalesinin Şililileri nasıl bir araya getirdiğine bir örnek. Sendikasız işçiler, patronlarının normal çalışma saatlerine geri dönme önerilerini, onları hayal kırıklığına uğratarak reddettiler, hatta toplu eylemlerle karşılık verdiler. Daha önceleri iş haberleri ve dedikoduların paylaşıldığı sohbet grupları politik tartışmalara dönüştü, hatta bazen sendikalaşma konusunun tartışıldığı bir hal aldı. Şili’deki bugüne kadar sayısız öğrenci eylemine uzak durmalarıyla bilinen Santiago’nun özel üniversiteleri bile kendi kendine örgütlenmeye ve boykotları sürdürmeye başladı.

Başkentin birçok yerleşim mahallesinden Cacerolazos’a* katılmak için evlerini ilk kez terk eden insanlar, bir araya gelmek için yep yeni nedenler keşfettiler: Birkaç kişinin kar etmesinden ziyade halkının yararı etrafında inşa edilen yeni bir Şili için ilk adım olarak kendi oluşturdukları halk meclislerini ve belediyeleri güçlendirmek.

Hala lidersiz gelişen Şili Ayaklanması, daha önce kenarda kalanlar için sosyal aktivizme giden bir yol sağlamıştır.

“Tarihin En Büyük Yürüyüşleri”

Birçok Santiagolu için 18 Ekim, isyan kültürüne eklenmesi gereken yeni bir gerçekliğin başlangıcını işaret ediyordu. İlk başta metro sistemine verilen büyük hasar ve istikrarlı bir şekilde ateşe verilmiş barikatların inşa edilmesiyle şehir felç oldu. Olağanüstü hal ile ilan edilen sokağa çıkma yasağı nedeniyle akşamları sokaklarda yazlıca eylemciler, polis ve ordu dolaşabildi.

Bazı okullar ebeveynlerden çocuklarını evde tutmasını isterken, diğerleri büyük bir işgal kampanyası başlatan öğrenciler tarafından kapatıldı. Birçok yetişkine, çocuklarına bakmaları veya işe gidip gelirken tehlikeden kaçınabilmeleri için işten erken ayrılmalarına veya evden çalışmalarına izin verildi. Genel grev dalgası ise işçileri sokaklarda tuttu ve trafiği engelleyerek ekonomik faaliyetleri etkiledi.

Öyle ya da böyle bu yoğun metropolde yaşayanlar yeni ve daha yavaş bir ritme zorlandı. Bu yavaş ritim, birçok işçinin mali sorunlarla karşılaşma riskinin daha da artmasına neden olurken, aynı zamanda onları bütün günü işte geçirmek için sabahları metroya sıkıştırmanın yorulma rutininden kurtardı. Güvenilir şehir içi ulaşımının olmaması, yürümeyi zorunlu kılıyordu, bu da yol boyunca arkadaşlara ve komşulara girme olasılığını artırıyordu. Hareketin popülerliği ve yoğunluğu da bu şans karşılaşmalar için bir alan yarattı.

“Tarihin en büyük yürüyüşleri” olarak kabul edilen bir dizi protestonun ilki 25 Ekim Cuma günü gerçekleşti ve sadece her zamanki eylemcilerin değil, aynı zamanda aile üyelerinin, arkadaşlarının, komşularının ve iş arkadaşlarının da katıldığı bir eylem oldu. Bu şekilde işten ve okuldan uzakta geçen zaman sosyal bağları inşa etmek ve güçlendirmek için kullanılan bir zamana dönüştürüldü.

Pinera yönetimi barış ve uzlaşma hakkında konuşmaya devam ettikçe, polis şiddeti katlanarak arttı. 27 Ekim Pazar günü olağanüstü halin sona ermesiyle ordu sokakları terk etmişti, ancak çevik kuvvet polisi kaldı ve ordunun yerine konuşlandırıldı. Geçen süre boyunca, binlerce kişi tutuklandı ve 3 binden fazla kişi hastaneye kaldırıldı. Bir diğer veri ise, polisin eylemcilerin yüzüne nişan alarak kullandığı gaz fişekleri nedeniyle 350 eylemcinin yüzünde gözle görünür yaralanma gerçekleştiğini içeriyor. Bu şok edici rakamlara ek olarak, yüzlerce işkence, cinsel işkence ve diğer insan hakları ihlalleri şikayetleri de belgelendi.

İnsanların hareket özgürlüğü üzerindeki bu düzeydeki bir baskı, halkın öfkesini arttırmasına ek olarak sokak çatışmalarına ve maddi hasar verilen eylem pratiklerine sempati duymalarını sağladı.

Bunun açık bir örneği, kullandıkları doğaçlama kalkanlarla eylemin ana gövdesini koruyan Primera Línea’nın* (Cephe Hattı) öğrenci grupları, anarşistler, futbol holiganları ve toplumun dışarıda bıraktığı gençleri açısından değer kazanmasıdır. Primera Línea aynı zamanda yüzlerini örttükleri ve polisle çatıştıkları için, her türlü yıkıcı protestoyu cezalandırmak isteyen politikacılar için mükemmel bir günah keçisi haline geldi

İsyanın başlangıcında Pinera, barikat kuran, izinsiz greve çıkan ve hatta yüzlerini örten protestoculara ağır cezalar dağıtacak Ley de Seguridad’ı (Güvenlik Yasası) önerdi. Bu yasa kısa bir süre önce ilk oylamada çok sayıda sol ve aşırı sol milletvekilinin desteğiyle geçti. Hâlâ sokaklarda olan insanlara, yönetici sınıfların - partileri veya siyasi etiketleri ne olursa olsun- önce kendilerini koruyacaklarına güçlü bir hatırlatma.

Yeni ve Eski Halk Meclisleri

Şili’nin toprak ve mahalle bazlı direnişler açısından uzun bir tarihi var. Ülkenin yerli halkının toprak, özerklik ve doğal kaynakların yönetimi için verdiği mücadelelere ek olarak, 1950’lerin ortalarından bu yana güçlü bir toprak işgali geleneği sürmekte.

Alessandri ve Frei yönetimleri döneminde gerçekleştirilen (1958-70) ve Allende’nin Halk Cephesi hükümeti döneminde (1970-73) genişleyen ilk tarım reformlarından önce dahi kent yoksulları hali hazırda meseleleri kendi ellerine almak için hareket geçmişlerdi. Bu tür bir el koyma hareketi, spontane olmaktan uzak bir şekilde, kaynakların yönetilebilmesi ve birlikte karar alabilen yeni bir topluluğun kurulabilmesi için ileri düzey bir planlamayı ve öz örgütlenmeyi gerektiriyordu. La Victoria olarak bilinen bu yerleşim ilk defa -ancak kesinlikle sonuncusu olmayan- politik bir topluluğun benzersiz bir şekilde bir kentsel araziye el koyması ile sonuçlandı.

Diktatörlük döneminden bugüne kadar, toprak işgalleri ile kurulmuş bu mahalleler, özerkliklerini ve direniş geleneklerini sürdürdü, sınırlarını ise çatışma zamanlarında hükümet güçlerini uyarmak için yanan barikatlarla belirledi. Medya tarafından tipik olarak suçlu ve kanunsuz olarak nitelendirilen bu topluluklar aynı zamanda kültür, sağlık, eğitim ve yerel kaynakların dağılımı ile ilgili ilişkileri güçlendiren ve işçi sınıfı aktivizmi kültürünü teşvik eden çok sayıda projeye de ev sahipliği yapmaktadır.

Yukarıda bahsedilen yerleşimler, her sakininin söz sahibi olduğu eşitlikçi sosyal örgütlenme biçimi olan “bölgesel meclisler” tarafından koordine edilmektedir. Birçok meclis, kuruluşlarına yardım eden gruplardan - Komünist Parti ya da Devrimci Sol Hareket gibi - belirli bir yönelimi miras aldı, ancak katılımcıların toplu olarak alınan kararların ötesinde herhangi bir siyasi çizgiye uymaları gerekmiyor ve meclislerde liderlik yerine doğrudan demokrasiye vurgu yapılıyor.

Amaçları topluluklarının sesinin daha da popülerleşmesi olduğu için, bölgesel meclisler sadece bir konu veya taleple sınırlı kalmıyor. Bunun yerine, yerleşimlerinin ihtiyaçlarına ve önceliklerine uyum sağlayan en küçük yerel sorunlara cevap verebildikleri gibi, konut, kentsel gelişim ve yaşam kalitesi konularıyla ilgili ulusal kampanyalar da yürütmekteler.

Ülkenin diğer birçok emek ve sosyal örgütü gibi, önceden var olan bölgesel meclisler de isyan patladığında büyük bir şevkle kollarını sıvadılar. Aslında, bölge meclisleri sakinlere destek aramaları ve direnişi örgütlemeleri için ideal alan sağladılar. Hiçbir Santiagolu, başkentin en politikleşmiş mahallelerinin direnişi yükseltiklerini gördüğünde şaşırmadı; çünkü zaten bunu diktatörlüğe karşı çok daha tehlikeli koşullar altında yapmışlardı. Asıl sürpriz, direniş geçmişi çok az olan veya hiç olmayan mahallelerde veya bu tür çabaların daha önce denenmiş ve başarısız olduğu mahallelerde yeni meclislerin ortaya çıkmaya başlamasıyla geldi. Ekim sonuna gelindiğinde, düzinelerce yeni oluşum ortaya çıktı, her geçen gün çoğaldı ve genişledi. Politikacılar ve uzmanlar isyanın liderlikten yoksun olduğundan şikayetçiydiler, çünkü insanlar zaten kendi demokratik yapılarını inşa etmeye başlamışlardı.

Meclislerin popülerleşmesindeki faktörlerden biri ise, birçok insanın hem protestoların yarattığı gerilimden hem de hükümet baskısının şiddetinden korkmasıydı. Kundaklama, yağma ve polis vahşeti, sokaklarda ordunun varlığı gibi konular hakkında sürekli yazılan haberler gerginliği daha da kötüleştirdi. Özellikle diktatörlük döneminde benzer süreçleri yaşayanlar için travmatik bir manzaraydı.

Cacerolazos, sokağa çıkma yasağına meydan okumak ve gerilimi olabildiğince fazla gürültü yaparak ortadan kaldırmak için mahallelerde yaşayanları evlerinden sokaklara çekerek insanların kaygı ve yalnız kaldıkları hissine ilk panzehiri sağladı. Cacerolazos olağanüstü hal altında, her akşam bir araya gelmek için yeni bir fırsat getirdi ve katılımcıların ortak yemekler ve grup tartışmaları gibi diğer etkinlikleri dahil etmeye başlaması uzun sürmedi.

Sonuç olarak, birbirine tamamen yabancı olan insanlar, birbirlerini aynı topluluğa ait hissetti, birbirlerini ülke için benzer umut ve korkulara sahip olarak yeniden tanımaya başladılar.

Bu arada, yağma ve kundaklama hakkındaki endişeler nedeniyle neredeyse tüm büyük market zincirleri ya kapandı ya da çok sınırlı saatlerde çalıştı. Ancak birçok yerel market ve sokak pazarları ara sıra meydana gelen yağmalara rağmen açık kaldı. Bu yerel market ve pazarların Şilililerin ihtiyacı olan yiyecek ve basit temel ihtiyaçları tehlikelere rağmen karşılamaları onları halkın gözünde kahraman kıldı. Böylelikle yabancılaşmış şehir sakinlerine bu yerel kurumların ve orada çalışanlarla kurulan ilişkilerin değeri bir kez daha hatırlatıldı.

Bazı malzemelerin edinilmesi zorlaştıkça, mahalle sakinleri, kimsenin yiyecek veya ilaç eksikliği yaşamadığına emin olmak için yerellerde kaynakların paylaşımını koordine etmek için inisiyatifler oluşturdular. Hatta bazı yağmacıların, yağmaladıkları mallarını ihtiyacı olan ailelere dağıttıklarıra dair raporlar bile vardı. Görüldüğü üzere pek çok farklı şekilde, neoliberal bireyciliğin parçaladığı topluluklar tekrar bir araya geliyordu.

Böylece bölgesel meclisler, insanların maddi destek ihtiyacının doğal ifadesi haline geldiği kadar, açığa çıkan yeni durumu kolektif olarak ilerletmek ve taleplerini formüle etmek için bir mekan arzusu haline de geldi. Ülke genelinde inkar edilemez bir öncelik açığa çıktı: Anayasanın yeniden yazılması gerekiyordu.

Yeni Bir Anayasaya Doğru

1980 yılında Pinochet taraftarlarının seçtiği bir komisyon tarafından hazırlanan Şili anayasası, yetkiyi güçlü bir yürütmede yoğunlaştırdı ve aşırı neoliberal politikaların uygulanması için yasal çerçeve sağladı.

Daha sonra gelen yönetimler, 1989’da ve 2005’teki önemli değişiklikler de dahil olmak üzere anayasa da değişiklik yapmaya çalıştılar. Ancak, bu değişiklikler hiçbir zaman ülkedeki yaşamın neredeyse her alanının egemen sınıfın yararına özelleştirilmesini sağlayan temel ekonomik politikaları kapsamadı. Sonuç olarak, tamamen yeni bir anayasa talebi tekrar tekrar ortaya çıkmaya devam etti ve son olarak ortaya çıkan hareket bu talebi önemli bir noktaya getirdi. Oldukça popüler bir teklif olmaya devam ediyor - sağ kanattakiler dışındaki herkesin ilgisini çekiyor - ancak tartışma, yeni anayasaya nasıl bir süreçle gidileceğinde yatıyor.

Kasım ayının başlarında Pinera, kongre üyelerinin vatandaşın talebi üzerine yeni bir anayasa hazırlayacağı bir süreci desteklemeye istekli olduğunu belirtti. Yabancı basında, bu “büyük bir imtiyaz” olarak bildirildi, ancak çoğu Şilili hükümetin niyetlerinden oldukça şüpheli.

Önerilen süreç anayasada ana hatlarıyla belirtilmiştir ve hem tek tek maddelerde hem de yasalarda değişiklik yapılmasına izin verir. Ancak, bu değişiklikleri gerçekleştirebilmek için gerekli eşik - maddelerde değişiklik için kongre çoğunluğunun üçte ikisi, yasalar için ise çoğunluğun beşte üçü- değişiklik yapmayı neredeyse imkansız kılıyor. Daha önemlisi, protestocular demokrasiye açlardı ve artık daha fazla “danışman” rolüne düştükleri bir sürece boyun eğmek istemiyorlardı.

Karışıklığa son vermek amacıyla, neredeyse tüm siyasi partilerin -en sağdan en sola- kongre temsilcileri 15 Kasım’da yeni bir anayasa tasarlama planlarını özetleyen bir belge yayınladılar.

“Toplumsal Barış ve Yeni Anayasa Anlaşması” adı verilen belgeye göre sürece vatandaşların katılımının sağlanması için olanakların genişletileceğini ve sürecin sonunda ortaya çıkacak somut teklifin lehine oy kullanacakları konusunda imzacı partiler tahattüt sunuyorlardı, böylelikle üçte iki ve beşte üçlük çoğunluğun sağlanması sorunu aşılıyordu.

Ayrıca, Nisan 2020’de bir referanduma işaret ediliyordu; buna göre; vatandaşlara yeni bir anayasayı isteyip istemedikleri sorulacak, yeni anayasa talebinin ortaya çıkması durumunda ise anayasanın halk tarafından seçilen yeni bir kurucu meclis tarafından mı yoksa yüzde 50’si halkın seçtiği, yüzde 50’si ise halihazırdaki kongre üyelerinden oluşan karma bir kurucu meclis tarafından mı yapılacağı oylanacak. Yani bu oylama, nihai belgenin hazırlanmasından sorumlu olacak kurumun karakterini belirlemek için gerçekleştirilecek ve ortaya çıkacak yeni anayasa tasarısı ise Ekim ayında ikinci bir referandumda oylanacak.

Böyle bir anlaşma geçmişte herhangi bir dönemde kesinlikle ileriye doğru atılmış büyük bir adım olarak memnuniyetle karşılanacaktı, ancak 18 Ekim’de başlayan direniş siyasi ortamı geri dönülemeyecek bir şekilde değiştirmiştir. Halk yeni bir anayasa talebini masaya koymuştu, ancak bu rağmen önerilen yeni anayasa sürecinde sesleri tamamen yoktu. Aksine, siyasi elitler hızlı ve hükümet dostu bir çözüm bulmak için tahmin edilebileceği üzere halkın taleplerinin arkasından dolandı.

Dolayısıyla, toplumsal hareketlerin hiçbir temsilcisinin olmadığı ve insan hakları ihlallerinin devam ettiği bir süreçte yeni anayasa için müzakere etmeye oturmak büyük bir ihanet olarak yorumlandı. Bu yüzden, sol partilerin koalisyonu Frente Amplio (Geniş Cephe) en yüksek politik bedeli ödedi, kurucu üyeleri olan bir kaç siyasi parti koalisyondan ayrıldı ve pek çok üyesinin ayrılmasıyla büyük bir kan kaybı yaşadı. Anlaşmadan sonraki cuma günü, göstericiler bu kez özellikle anlaşmaya tepki olarak yeni bir kitlesel seferberlikle sokaklara geri döndüler.

Öğrenilen Ders

“Toplumsal barışı yeniden canlandırma” kumarı, tam tersi bir etki yaratmış olmasına rağmen, anayasayı yeniden yazma süreci artık hayata geçirildi ve geri dönüş yok. İlk referanduma altı aydan daha kısa bir süre kaldı ve kendi vizyonları olabildiğince çabuk bir şekilde gerçekleştirmek üzere ülkenin tömürlü meclis şebekelerinin ellerine bırakıldı.

Neyse ki, bu anayasa çalışması ayaklanmanın ilk günlerinden beri devam ediyordu ve bazı sonuçlar çıkarılmıştı: Kurucu meclisin gerekli olduğu ve hatta talep edildiği ancak tüm tekliflerin halk tarafından tüm çeşitlilikleri ile ortaya konulması gerektiğinde anlaşıldı. Bu amaçla, lise öğrencileri, feministler, göçmenler ve yerliler gibi çıkar gruplarının tümüne, siyasi önceliklerini ve temsiliyet beklentilerini kararlaştırabilecekleri meclisler, ek toplantılar çağrısında bulunuldu.

Siyasi etkinlik geleneği olan kentsel bölgelerde yüzlerce insanı hem toplantılara hem de kamusal etkinliklere çekmek mümkün oldu. Bu meclisler, komisyonlar oluşturabildi ve sıcağı sıcağına daha derin ve etkili politik refleksler geliştirebildiler.

Bununla birlikte, birçok bölgesel mecliste göreceli bazı anlaşmazlıklar ortaya çıkmakta, temsilcilerin ise yerel meclisleri ziyaret ederek kendilerini tanıtmaya zaman ayırmalarından dolayı bazı ağlar daha yavaş kurulmakta hatta bir çoğu hala kurulma aşamasındalar. Bu süreçler genellikle, kendi partilerinin etkisini, belirli bir politik çizgiyi etkin kılmak isteyen solcular tarafından hızlandırıldı.

Belki de en etkili ağ, ülkenin en güçlü işçi sendikaları ve demokratik kitle örgütleri tarafından yakın zamanda kurulmuş bir koalisyonu olan Toplumsal Birlik (Unidad Social) projesiydi. Geniş üye tabanlarını, mahalle meclislerinin takip etmeyi seçtiği kurucu meclis çerçevesinin oluşturulması ve yayılması için kullandılar.

Genel kamuoyunun onayını almaktan uzak olsa da, Toplumsal Birlik üye örgütlerinin çeşitliliği ve hükümeti genel grevlerle sarsabilme gücü sayesinde isyan için potansiyel bir koordinasyon gücü olarak itici bir rol oynamakta. Toplumsal Birlik, önceden var olan bölgesel meclisler arasında önemli bir etkiye sahip ve hatta bu süreçte kendine bağlı olan bazı meclislerini büyütebildi. Bu bağlamda Toplumsal Birlik, gelecekte bir anayasanın hazırlanması ve halkı bu bağlamda bilgilendirmek için bir öneri ve talepler listesi oluşturmak üzere herkese açık bir dizi tartışma çağrısında bulundu.

Mahalle örgütleri bu etkinlikleri organize etmek ve tanıtmak için en uygun kurumlardır. Bazı özerk meclisler Toplumsal Birlik’i ve ona bağlı gerici bir eski sol liderliği olan Şili’nin en büyük emek konfederasyonunu eleştirmeye devam etseler de, önerilen çoğu tartışma başlıklarını kabul etti ve bunları kendi gündemlerine dahil ettiler. Bu sorular, “Mevcut çatışmanın kaynağı nedir?”, “Şili’yi değiştirmek için bir kurucu meclis gerekli mi?” şeklinde.

Şili’de şu anki siyasal durum birbirine paralel ve zaman zaman kesişen kurucu meclis, hükümet baskısı ve en önemlisi olan kitle seferberliği tartışmaları ile karakterize oldu

Gelinen aşamada, Toplumsal Birlik tartışma çağrılarını yavaşça sonlandırırken, belirli garantiler karşılığında hükümetle kitle hareketinin sonlandırılmasına yönelik müzakere etmeye yönelik işaretler veriyor. Henüz çok açığa çıkmış bir durum olmasa da, tek başına olasılığı dahi Şili’de iç fay hatlarını tekrar tetikledi ve başka bir ihanet korkusu daha yarattı. Bazı alanlarda, insanlar bu gerilimlerin açığa çıkmasını bu kadar uzun bir süre seferber kalmanın yorgunluğuna bağlıyor.

Bu gibi zamanlarda, Ekim ayında başlayan isyanın kendi beklentileri ve taleplerinin ağırlığı altında kaldığını ve isyanın beklentilerinin hükümetin eline bulaşan halkın kanına rağmen yürüttüğü bu demokratik olmayan sürece kaldığını söylemek daha kolay hale geliyor.

Her halükarda, yönetici sınıfın ayrı bir hayat yaşadığı elit mahallelerden çok uzakta, mahalle sakinleri haftada birkaç kez çay içmek, birkaç paket kurabiye paylaşmak ve ülkenin geleceğini tartışmak için buluşmaya devam ediyor. İnsanlar bu isyanda birbirlerini tanıdılar ve bu dönemde öğrenilen dersler - hem iyi hem de kötü - kolayca unutulmayacak. Sonuç olarak, Şilililer hafızası olmayan insanların, geleceği olmayan insanlar olduğunu biliyorlar.

(Bu yazı 11 Aralık 2019’da roarmag.org’da yayınlanmıştır)

Notlar

* Tencere-tava gibi nesnelerle gerçekleştirilen ses çıkartma eylemi.

** Primera Línea (Cephe Hattı) Şili’de geçtiğimiz Ekim ayında başlayan protestolar da sokak eylemlerinde etkisinden söz ettirmiş, çoğunluğu gençlerden oluşan bir eylem örgütüdür. Kitle şiddetini etkili bir şekilde kullanan Primera Linea üyeleri, özellikle çatışmalarda kullandıkları süper kahraman motifleri ile sosyal medyada oldukça etki uyandırmışlardı.

 

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi