Sayı 49 / Temmuz-Ağustos 2021

Erdoğan’ın şeflik rejiminin niteliğine dair tartışma, emekçi sol hareket içinde de devam ediyor. Yalnızca liberaller değil emekçi sol hareketin bir bölümü TKP, EMEP, SYKP ve Umut-Sen, rejimin faşist nitelikte olmadığını öne sürüyorlar. TKP uluslararası alanda faşizmin gelişme eğilimini ve Erdoğan rejimini “belli politik figürlerin özel rolleriyle şekillenen otoriterleşme olarak” niteliyor.   Sermayenin krizi koşullarında devletin yeniden yapılanması ihtiyacı temeli üzerindeki dönüşümün “sürecin siyasi sahibi olan Erdoğan ve AKP” eliyle “devlet ve parti ayrımının silikleştiği ve otoriterleşmeye çıktığını” vurguluyor. (1)

Şu günlerde itirafları ve ifşalarıyla sosyal medyanın bir numarası olan Sedat Peker’in siciline dair resmi bir kaydı aktararak başlayalım. Kutlu Savaş’ın üzerinden çeyrek yüzyıl geçen meşhur Susurluk Raporu'nun 76 sayfasında Sedat Peker’den şöyle söz ediliyor: “Sedat Peker, (Memiş Tavukçu adına kayıtlı) 532-243 61 11 nolu telefon ile jandarma istihbaratına kayıtlı numaraları arıyor. Ali Yıldız adına kayıtlı 532-264 27 01 ve 262 83 14 numaralı telefonlardan Sedat Peker aranıyor. Sedat Peker, Veli Küçük’ü pek çok kere arıyor. Telefon ayrıntılı faturalarının toplamının ise bu kişilerin legal gelirlerini aştığı görülecektir.” (Sf 76)

Türkiye'de mafya, kontrgerilla ve devlet ilişkisi, mafyanın siyasallaşması ya da devletin mafyayı yedek kuvvet olarak siyasi alanda da kullanması, özellikle 1970'lerden sonra bazı dönemlerde örtük, bazı dönemlerde ise görünür tarzda sürdürüldü. Türk burjuva devleti, yasal kurum ve politikaların yetmediği yerde ve durumlarda, yönetim krizi koşullarında yedek kuvvetleri olarak gördüğü organik ilişkileri olan bu mafyatik grup ve güçleri kullandı. Bu güçleri, siyasi ve ideolojik bakımlardan düşman gördüğü devrimcilere, komünistlere, Ermenilere, Alevilere, Kürt halkına ve Kürt özgürlük mücadelesine karşı savaştırdı. 2010'lu yıllarda ise, kontrgerillanın yönetim ve denetimi altında ülke dışında bölgesel işgal, ilhak ve saldırılarda kullanmaya başladı.

‘80’li yıllar boyunca emperyalist ülkelerde arka arkaya gladyo skandalları patlak vermişti. Özellikle Batı Avrupa’nın emperyalist devletleri, sistemin “geleceğini” kurtarmak için o gün ortaya çıkan gladya örgütlenmesinin “suç örgütü” olarak ifşa edilmesini kabullenmek zorunda kaldı. Özellikle İtalya’da milyonlarca işçi ve emekçinin katıldığı gösterilerin baskısıyla gladyo üyeleri mahkemeye çıkartıldılar ve mahkûm oldular. Çete üyelerinin ifadeleri, II. Dünya Savaşı sonrasında burjuva devlet örgütlenmelerinin gladyolaştığı, işin doğası gereği, bir süre sonra bu çetelerin denetim dışı eylemlere giriştikleri ve burjuva kliklerin siyasi hesaplaşmalarının tahsildarı haline geldikleri görüldü. Nihayet sosyal emperyalist Sovyetler Birliği’nin ve revizyonist blokun çöküşüyle gladyo çeteleri “elde kaldı”. 

Youtube maymunu faşist mafyacının 2014 MİT tırları olaylarında SADAT’a yönelik itirafları ve HDP İzmir il binasına yönelik tertiplenen faşist kontrgerilla operasyonunda Deniz Poyraz’ı katleden Onur Gencer’in SADAT’ın örgütlediği çetelerin savaştırıldığı Minbiç’te eli silahlı fotoğraflarının ilk günden ortaya çıkması, şirketin faşist şeflik rejimi içindeki rolünün yeniden gündeme gelmesine yol açtı. SADAT, ABD’nin Irak ve Afganistan’da kullandığı kötü ünlü Blackwaters gibi bir özel askeri şirket. Kapitalizmde ve hatta insanlık tarihinde asıl savaş gücünün düzenli ulusal ordular olduğunu, bu şirketlerin ise geçtiğimiz on yıllarda ortaya çıkmış yeni bir tarihsel olgu olduğunu düşünmeye eğilimli olsak da aslında özel askeri şirketlerin kökleri köleci üretim çağına kadar uzanıyor.

24 Nisan’dan bu yana Türk devlet güçleri Başûrê Kurdistan’a işgalci saldırılarını sürdürüyor. Binlerce asker ve ağır silahlarla gerçekleştirilen bu saldırıda onlarca köy bombalandı, ormanlar yakıldı, gerillaya karşı kimyasal silahlar kullanıldı. Güney Kürdistan’ın dağlarına, tepelerine, köylerine onlarca yeni Türk askeri üsleri kuruldu. Eşitsiz güç ilişkilerine rağmen Kürt gerillası işgalci saldırıya karşı olağanüstü bir direniş gösteriyor. Çatışmalarda onlarca gerilla ölümsüzleşti ve yüzlerce işgalci asker öldürüldü. Bu işgalci saldırının üzerinden iki aydan fazla bir süre geçti. Kendisini solcu, sosyalist, komünist, devrimci olarak tanımlayan örgütlerden kimileri sanki böyle bir işgalci saldırı yokmuş gibi Türk devletinin işlediği suçları görmezden geliyor, tam bir duyarsızlık içinde “görmedim, duymadım, bilmiyorum”a yatıyor. Bazıları işgalci saldırının ilk bir iki günü içinde “operasyon” haberi yaptıktan sonra konuyla bir daha ilgilenmiyor, bazıları ise konuyla alakadar bile olmuyor. TKP ve DHKPC bu “ilgisiz”lerin en tipik iki örneğini oluşturuyor.

1971 devrimci hareketinin oluşumu 1960’lardaki sol-demokratik yükselişle doğrudan ilişkiliydi. Dünya ölçeğini dışta tutarak iç gelişmeler kısaca şöyle sıralanabilir: 1962’de TİP bir grup sendikacı tarafından kuruldu. Ancak etkisiz kaldı. Mehmet Ali Aybar’ın Genel Başkanlığı kabul etmesinin ardından aydın, yarı-aydın kesimlerle buluşan TİP ilgi uyandırarak gelişti. 1965-1970 arasındaki dönem ise çalkantı, çatışma, tasfiye ve kopuş kelimeleri etrafında özetlenebilir. İç tartışmalara boğulan TİP devrimci gençliğin enerjisini soğurmaya ve sonra bastırmaya, düzen içinde tutmaya çalıştı. TİP idarecileri legalizme biat etmişti. Gençlerin zihinlerinde böyle prangalar yoktu. Gençler TİP’teki teorik-politik konformizmi reddediyor ancak henüz kendi bağımsız yollarını da açamıyordu.

Marksist Teori

Yaygın Süreli Yayın
Varyos Yay. San ve Tic. Ltd. Şti. İmtiyaz Sahibi: Şengül Güneş Bali
Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Şengül Güneş Bali

Bize Ulaşın

Çakırağa Mah. Çakırağa Cami Sokak Birlik Apt.
No: 8/10 Aksaray/İstanbul (0212) 529 15 94
E-posta: info@marksistteori.org Twitter: @mt_dergi